19 Ekim 2016 Çarşamba

The Emerald Nightmare - Druid Draması


Bir Healer'ın Günlüğü...

Sevgili günlük, Xavius'a çok kızgınım. Adam ölmüyor! Ya biz biraz başarısısız, ya da ölmeyeninden yapmışlar henüz karar veremedim. "Ahead of the Curve: Xavius" başarısını ne olur ne olmaz diye 7.1 yaması gelmeden önce almak istiyorum. Artık umutlarım gelecek haftaya kaldı. Heroic "pug"lara da Curve'ü göstermeden almıyorlar artık. Herkes 860+ item leveli olan adam bakıyor, ben 859'da kaldım. World Quest'leri yapmaya çok üşeniyorum, zaten güzel item verenini de görmedim şimdiye kadar. Dertliyim anlayacağın günlük, dertliyim.




Not: Bu yazı herhangi bir şekilde Emerald Nightmare raidi için rehber özelliği taşıdığı iddasında değildir, daha çok bir healerın kesintisiz söylenmesi, druid dramalarına sövmesi, arada bir kaç taktik vermesini içermektedir.

Bildiğiniz, ya da bilmediğiniz gibi World of Warcraft oyununun yeni ek pakedi "Legion" çıkalı bir süre oluyor. Bir çok oyuncunun hevesle beklediği Demon Hunter sınıfının geldiği, Burning Legion'dan bu yana şahsen benim gözlerimin hiç de yollarda kalmadığı Illidan'ın geri döndüğü, uzaylı iblislerin bitmek bilmediği Legion'da, Eylül ayının ortalarında - tam tarihin hatırlamıyorum - açılan Emerald Nightmare, ek pakedin ilk raidi olup, tamamen Malfurion'un beceriksizliğinden ortaya çıkmıştır. 

(Aşağıda, legionın hikayesi hakkında bilgiler bulunmaktadır. Eğer kendiniz oynamayı düşünüyorsanız ve bir oyunu hikayesi için oynamayı seven biriyseniz devam etmenizi tavsiye etmem.)

Peki nereden çıktı bu Emerald Nightmare? Raid bossları hakkındaki teker teker söylenmelerime başlamadan, kısa bir özet geçmem gerekirse; her şey bu Xavius denen ve son boss olan elemanın altından çıkıyor. Kendisi eskiden Kraliçe Azshara'nın (Nagaya dönüşen eski elflerden) konseyindeki bir büyücüyken, Legion Azeroth'a ilk geldiğinde Azshara ile birlikte uzaylı iblislerin tarafına geçenlerden. Broken Isles denilen, Legion pakedinin geçtiği topraklara adım atıp da, adanın Val'sharah tarafındaki questlerini yapmaya başladığımızda öğreniyoruz ki, bu Xavius, rüyalarını kabuslara dönüşütürüp, druidlerin başı ve babası olan yarı-tanrı Cenarius'u "corrupt" etmiş. Çevirmen değilim, Türkçe'ye tam olarak nasıl çevireceğimi bilemedim ama, kirletmiş, bozmuş, çürütmüş, aklını almış denilebilir. Kısacası Cenarius ona en çok ihtiyacımız olduğu zamanda! uyanmıyor. Bir yanda da, Xavius, rüyalar alemini kirletmeye devam ediyor.


Yıldım...

Hikaye boyunca, druidlerin her bir özelliğini temsil eden çeşitli Archdruid'lere (Baş druid gibi bir şey.) ulaşıp, kendilerini toparlayıp, onlardan yardım istiyoruz. Malfurion'un aklıyla! bu işi çözse çözse bizzat rüyalarımızın kraliçesi gönlümüzün sultanı çözer diyip, artık 10+ yıllık WoW tarihi boyunca kese kese bitiremediğimiz ejderhalardan, Green/Emerald (Yeşil/Zümrüt) Ejderhaların başı Ysera'yı çağırıyoruz.




Ve sonra da... Elune belanı versin Malfurion diyoruz. Elune'dan bul Malfurion diyoruz. Sen git yakalan kendini kaçırt. O sırada Ysera da Xavius'un kontrolüne geçsin. Bir de üzerine gitsin çok kıymetli Ay Tanrıçamızın çok kıymetli eski tapınağına saldırsın, bir de üzerine Ysera'nın ölümü bizim ellerimizden olsun! Kaç senedir WoW oynarım senin kadar başarısız Archdruid görmedim. Başarısızlık konusunda kardeşine yetişmek üzeresin. 

Bütün bu olanların üzerine, Darkheart Thicket isimle zindana girip, Malfurion'u da kurtardıktan, Xavius'un ise ancak gölgesini haklayabildikten sonra, işte bu sefer bizzat kendisini al aşağı etmek, rüyaları kabuslardan arındırmak, YSERA'NIN ÖCÜNÜ ALMAK -öhöm - için yolumuz Emerald Nightmare'e, Türkçesi Zümrüt Kabus'a düşüyor.
Ve her zaman olduğu gibi, Xavius'a ulaşmak o kadar kolay değil...



Toplam 7 bosstan oluşan Emerald Nightmare'da ise bizi, başka bir 'eski' yeşil ejderha, şimdinin kabus siyahı, ilk bossumuz Nythendra karşılıyor. Bu dövüşün, dövüşten önceki "trash" denilen çöp yaratıkları, benim fikrime göre dövüşün kendisinden daha zor olabiliyor girdiğiniz gruba göre. LFR veya tanımadığınız, bilmediğiniz kalabalık bir grupla girdiyseniz eğer, bu isimlerini hatırlamadığım, bakmaya ise üşendiğim kahverengi jöle parçacıkları, insanların üzerinde belli bir süre sonra patlayan ve etrafındaki herkese ağır hasar vurup aynı zamanda arkaya savrulmalarına sebep olan bir özellik bırakıyor. Ve tahmin edin? EVET! HİÇ KİMSE UZAKLAŞMAYA TENEZZÜL ETMİYOR. LFR'de henüz bossa ulaşamadan patates olan gruplarda bulundum. Tabii birbirleriyle iletişim halinde olan bir guild ile birlikte giriyorsanız, problem olmayacaktır.

Uzaklaşmaya tenezzül etmiyor demişken, Nythendra aslında gerek normal gerekse heroic zorlukta oldukça kolay bir boss. Taktikleri bu iki zorluk arasında, tamamen aynı. Sadece canı, verdiği hasar, ve raidteki kişiler üzerinde bıraktığı 'Rot' özelliğinin sayısı değişiyor.
Nythendra'nın iki fazı var ve yapmanız gerekenler şunlar;

Faz 1 (Ejderha ayakta.)

  •  Eğer 'Rot' efekti sana denk gelirse, üzerinden gidene kadar git ve köşede bekle. Sakın o yeşil pisliği ortaya bir yere bırakıyım deme. Olabildiğince ayrık bir şekilde yerleşin. Herkes özellikle healerlardan uzak dursun.
  • Ejderha üzerine kusmuk boşaltırken ağzının önünde durma. Her pis nefesten sonra ejderhanın diğer tarafına geç.


Faz 2 (Ejderha baygın.)

  • Büyüyen böceklere ve yerde kayan yeşil şeylere sakın basayım deme.


Bu kadar basit. Yıllardır "don't stand in shit" olan taktikten bir fazlası değil. Nythendra ölüp, üzerinden varını yoğunu aldıktan sonra, anne karnına dönüş başlıyor ve uzun ve eğer insanlar birinin kafasında ok belirdiğinde onun yanına gitmeleri gerektiğini bilmiyorsa meşakkatli, eğer biliyorlarsa oldukça kolay bir çer çöp temizleme faslı daha. Anne karnına dönüş dedim çünkü nedense, raidin içinin bir şekilde rahimden esinlendiği fikri uyandı bende ilk gördüğümde. Özellikle kırmızı tonlarının hakim olması yüzünden olabilir, bilmiyorum. Tabii bu sadece benim.

Ne diyordum, çer çöp temizleyip de kontrol merkezine geldiğimizde Malfurion'la karşılaşıyoruz. Burada, Cenarius'a ulaşmamız için kesmemiz gereken 4 boss var. Grubunuz, keyfinizin kahyasına sorup, istediği sorudan başlayabilir zira sıralamanın hiç bir önemi yok. Ve ben de öyle yapacağım.



Arkadaş, bir boss normal seviyede bu kadar kolay olup, heroic seviyesinde bu kadar zor olmamalı. Bunu engelleyecek bir yasa, bir kural bir şey olmalı. Eğer siz de, ilk kez heroic yapacakken, "Nasılsa bunun normali kolaydı heroici ne kaar zor olabilir ki?" diye düşünerek, Nythendra'dan sonra ilk olarak Ursoc'un yolunu tutan bir gruptaysanız, umarım sizin işiniz rast gitmiştir. Açıkça iddia ediyorum ki, Cenarius ve Xavius'u saymazsak EN'in en zor heroic dövüşü Ursoc'tur.

Bu ayı arkadaşımız, druidlikte yine ucundan alakası olan bir Vahşi Tanrı'ymış. Açıkçası Wild God ne demek bilmiyorum, hatırlamıyorum, araştırmaya da üşeniyorum. Kısacası yine kabusun yoldan çıkardığı bir druid draması daha. Normalinden hiç bahsetmeden, direk heroic seviyede ne yapılması gerektiğinin özetini geçeceğim. Zira bu ayının fazı yok, bir kere rotasyonu tutturdunuz mu aslında, aynı şeyleri tekrar tekrar yapmaktan ibaret.

  • Grup, tanklar dışarıda bırakılarak eşit sayıda ikiye ayrılır.
  • Tanklar, ayının ağzını alanın bir köşesine yaslar.
  • İlk grup ayının poposunda, ikinci grup ayının kenarında bekler.
  • Ayı birinin üzerine zıplayacağını önceden haber verdiğinde o kişi alanın ortasına koşar, kendini de tam ilk grubun arkasında olacak gibi hizalamaya çalışır.
  • Ayı zıpladıktan sonra eleman geri döner, birinci ve ikinci gruplar yer değiştirir. Canlar doldurulur. Tranquilityler basılır vs.
  • Bu ayı arada altında mor bir pislik bırakmaktadır o yüzden zaman zaman yine köşeden köşeden ayı kaydırılır.
  • Tanklar özellikle ne zaman taunt atacaklarını dikkat etmeli ve birbirleriyle iletişim halinde olmalıdır zira tankın birinin üzerinde bir çeşift debuff bırakıyor, bir daha ona vurursa çok vuruyor.
  • Ayının canı %30'un altına inince çok kızıyor. Kızınca, Heroism, Bloodlust artık elinizde ne varsa onu patlatıp, köşeden kaydıra kaydıra dövüyorsunuz.


Tebrikler, bir ayı kestiniz. 



(İki resim arasındaki 7 farkı bulunuz.)



LFR veya herhangi bir grupla girdiyseniz raide, belki de en çok zorlanacağınız bosslardan biri bu Il'gynoth. Neden mi? TABİİ Kİ DPSLER YÜZÜNDEN! Sen healersın sus demeyin, Elune şahidim olsun şu dövüşün uzun sürmesinin, partinin tamamının yatmasının yüzde seksen nedeni dpsler. Önce hangi tentakılı döveceğini bilmeyenler mi dersin, bloodlar henüz göze ulaşmadan kesenler mi dersin, azıcık dps daha yapıcam diye içeride kalan saftirikler mi dersin... 

Il'gynoth bir çeşit Eski Tanrılardan gelen (Cthulhu - öhöm pardon - C'thun tayfası.) siz dövüş henüz başlamadan yemeğini yiyip, bir köşede paşa paşa beklerken sürekli genizden "Gel bak delilik çok güzel" diye fısıldayan, sinir bozucu bir boss. İki fazı var, ki aslında ikincisine faz bile denmez ya, biz healerınların sağa sola koşturup, arada dispell yapmak dışında çok fazla işi olmadığı, kısmen yattığı bir bir dövüş. Ben yine de, cömert davranıp DPS'lerin de bilgim dahilinde yapması gerekenleri kısa bir özet geçeceğim.

Faz 1 - Gözü açma.

  • Bir kaç tane tentakıl dövdükten sonra, gruptaki belirli sayıda ve rastgele kişileri takip edecek iri kan parçacıkları ortaya çıkacak. Bu kan parçacıklarının takip ettiği kişiler, o kanların alanın arka ortasında duran ve FARK ETMEMELERİNİN İMKANSIZ olduğu kocaman gözün önüne kadar getirmeleri gerekiyor. Bir sağ, bir sol yapıp, yerde beliren mor alanlara basmadan bütüüüüüüün kanları gözün önünde toplayın.
  • DPS'in kesinlikle nereye nasıl vurduğuna dikkat etmesi ve kanları sadece gözün önündeyken öldürmeleri gerekli. Çünkü kanlar patlayıp göze vuracaklar, ve gözün canı sıfıra indiğinde kalbe ulaşmamızı sağlayacak olan giriş açılacak.
  • Bu kanlar eğer takip ettikleri kişiye dokunmayı başarırlarsa kişinin üzerine hasar veren "Touch of Corruption" isimli bir debuff bırakıyorlar, bir healer olarak bunları dispellemeniz gerekli. Ancak büyük gruplarda genelde bir den fazla saftirik kendisine dokundurtmayı becerdiği için mana/dispell süresi sıkıntısı doğabiliyor. Bu yüzden eğer üzerinde debuff olanın kişinin canı azsa ve üzerinde birden fazla debuff birikmişse önceliğini önce tanklara, sonra ne yaptığını bilen dpslere verin, bırakın ölsünler.
  • Nightmare Horror (Uzun siyah ağaç) var olduğunda tankın bu elemanın ağzını arkaya çevirmesi gerekli, grubun geri kalanına bakmasın.
  • HER ZAMAN ama HER ZAMAN üzerinde "corruption" yazan tentakılları (yerden çıkan ahtapot bacakları) İLK ÖNCE KESİN. ÇABUK KESİN.
  • Eğer üzerinizde "Spew Corruption" isimli, yerde mor bir leke bırakmanıza sebep olan bir debuff varsa Elune rızası için azıcık köşede bırakmaya çalışın.


Faz 2 - Elune ne verdiyse kalbe vurmaca.

  • Eğer faz biri başarıyla gerçekleştirip, yeterince kanı gözün önünce patlatmayı başardıysanız gözün ördüğü duvar açılıyor ve arkada aslın dövülmesi gereken kalbe ulaşıyorsunuz. Yine Heroism, Bloodlust, elinizin altında ne varsa var gücünüzle vurun.
  • Kafanızın üzerinde kırmızı bir top belirirse patlamadan önce o dar alanın kenarlarına yaslanın, iki çember birbiri içerisinde durmasın.
  • Bu faz 50 saniye sürmektedir ve 50 saniye sonra hala içerdeyseniz lütfen orada kalın ve bir daha çıkmayın.
  • Kapı kapandıktan sonra, faz birdeki sıralamayı tekrar edin. İkinciye açıldığında olay bitmiş demektir.


Bilal'e anlatır gibi anlattığımı düşünüyorum, yine içeride kalan birini yakalarsam Combat Ress'i rüyasında görür.


(Yeterince LOTR göndermesi yapmadığım için temsili tatile çıkan ejderha resmi.)


Az önce ejderhalar için kesiyoruz kesiyoruz bitmiyorlar demiştim değil mi? İşte 4 tane daha. Ysondre, Emeriss, Lethon, Taerar. Kendileri Ysera'nın eski adamlarından. Bunların başında Ysondre var, diğer üçünden bir tanesi her hafta tatile gidiyor. Ben yaklaşık 3-4 haftadır kesiyorum, hangi hafta hangisini kestiğime hiç dikkat etmem gerekmedi. Taktiklerde de hiç bir değişiklik olmadı. En azından benim dikkat etmem gereken. Normal de, Heroic de taktikleri aynı. Ve bir kere alışınca aslında oldukça basit.


  • Her gruba bir tank, mümkünse eşit sayıda healer ve dps olmak üzere ikiye ayrılın.
  • Bir grup sağ, diğer grup sol uca gidin.
  • Etrafta başka yaratıklar çıktığında kesin.
  • Boynu bükük ağaç çıkarsa yerden üzerinde durun.
  • Yeşil bulutlardan kaçının.
  • Yerdeki diğer şeylerden de kaçının.
  • Sarmaşıklar tarafından bağlandığınızda eğer varsa kurtulma özelliğinizi kullanıp (Örnek: druidler için displaced beast, herhangi bir shapeshift) kurtulup kaçın, yoksa dispellenmeyi bekleyip kaçın.
  • Tanklar arada bir (kaç stackte bir bilmiyorum hiç ilgilenmedim) ejderhaları değişmek için ortaya gidicekler, ejderhaları değişecekler, sonra yeni ejderhanızla geri gelecekler, siz onların popolarının dibine çok girmemeye çalışarak işinizi yapmaya devam edin.
  • Eğer etrafınızda sanki herkese vuruyormuş gibi kahverengi daireler oluşuyorsa, herkese vuruyordur, gruptan uzaklaşın. Öyle bir köşeye çekilip beklemeye genelde gerek yok, kimseye gelmediğine emin olun yeter. İnsanlardan kaçının kısacası.
  • Gruptan uzaklaşmaya çalışırken yanlışlıkla geçitlerden birine girmeyin. (Ben girdim oradan biliyorum, geri dönebiliyorsunuz hemen aynı yerden.)


3 ejderha daha bu haftalık hakkın rahmetine kavuştu. Sırada, benim en sinir bozucu bulduğum var.



Kuş mudur, örümcek midir nedir bilemedim. Her seferinde ilk denememizde kesmeyi başardık ancak benim ömrümden ömür götürüyor. Sevmiyorum arkadaşım platform değiştirmeli dövüşleri, Deathwing'i de sevmezdim, zorla mı? Bana sabit bir alan ver orada koşayım hoplayayım zıplayayım ama beni oradan oraya koşturup uçurtturma. 

Bu ismi lazım değil Elerethe Renferal, yine eski druidlerden. Druidliğimden utandım bu raid sayesinde. Bir grup bu kadar mı çabuk corrupt olur, kim ne dese inanır? Bu druidlerin bilge olması gerekmiyor muydu? Gerçi Cenarius'a henüz gelmedik, eğer imam ile başlayan atasözünün değerini şimdi anlıyorum. Zaten bundan sonra gelecek olan The Nighthold raidinde de, night elfliğimden utanacağımdan eminim, alıştırma oldu. Legion resmen 'şimdilik' night elf (Nightborne ama eh aynı şeyin laciverti) ve druid draması üzerinden dönüyor, henüz uzaylı iblislerin i'sini görebilmiş değiliz doğru düzgün, hem seviyorum bir yandan bakmayın, hem de sövüyorum.

Neyse efendim bu arkadaşın da Normal - Heroic arasında öyle çok bir değişikliği yok. Diyorum ya, en büyüğü, en acımasızı ayıydı. İki fazı var. İkisi de birbirinden illet hiç öyle Il'gynoth gibi değil. 

Faz 1 - Örümcek fazı.

  • Hemen başta bu eleman iki kişiyi mavi bir iplikçik ile birbirine bağlayacak. Bağı olan arkadaşlar çok uzaklaşmasın yoksa kırmızıya döner. Ve kırmızı kötüdür! Yakın durun kısacası.
  • Arada bir, yine Nythendra'da olduğu gibi, ancak bunda en sonunda altta yeşil bir şey bırakan değil de, her seferinde yeşil bir şey bırakan bir çeşit dot bırakıyor rastgele insanların üzerinde. O insanlar lütfen gitsinler bir köşede bıraksınlar, üzerlerinde durmasınlar, hoplaya zıplaya kaçsınlar, geri gelsinler.
  • Havaya kalktığında, etrafta kocaman kahverengi bir daire oluşacak. Sakın ha o dairenin içinde durayım demeyin.
  • Tankların, en azından bizim yaptığımız şekilde, Etheblablayı alanın ortasından hafifçe sağa yakın tanklamaları gerekli. Bossun solunda durucaksınız. Yeşil şeyi bırakıcak olanlar, gidip en sağa bırakıcaklar. Daha sonra geri dönecekler. Örümcek havaya zıpladığında da en sola doğru kaçışıcaksanız.
  • Etraftaki yumurtalara yaklaşmayın.


Faz 2 - Kuş fazı.

  • Etrafınızda mor bir hortum oluşmaya başladıysa eğer, yerdeki yeşil şeyleri temizleyebilirsiniz. Ancak gruptaki herkes yapması gerekeni yaptıysa, taa sağ tarafın ucuna gidip bunu gerçeleştirmenize gerek kalmayacaktır. Tornadoyu insanlardan uzaktaki bir köşeye bırakın gelin.
  • Kısa bir süre sonra bu arkadaş bir vuracak, pir vuracak piiiii. Ne kadar uzaktaysanız o kadar çok vuruyor. Bir de geriye itiyor rüzgar yapıp. İleri doğru koşmalı, hoplamalı zıplamalı özelliklerinizi saklayın, kuşa olabildiğince yakın durun. 
  • Bu çok vurmalı rüzgarlı bölüm bittiğinde, kuş uçup diğer platforma geçecek, hayda siz de peşinden. Bildiğim kadarıyla yerde bıraktığı altın renkli tüyler raidteki kişi ayısına göre değişiyor ama yanlış biliyor da olabilirim. En az bir tank ve bir healer olmak üzere, özellikle karşı tarafa koşması yavaş olabilecek karakterler bu tüyleri alıp, hoplaya zıplaya, özellikle de yolda gördükleri minik örümceklerin üstüne basa basa Etheblabla'nın peşinden diğer platforma geçmeliler hemen. Artık tüy kalmayanlar da, aradan aradan, mor hortumlara yakalanmadan, geceden gündüze değil de, bugünden yarına değil de, çok acil olarak değil de çabuk çabuk peşlerinden. 
  • Eğer bir nazar değmezse, (içimdeki Necati Şaşmaz'a dur diyemiyorum.) en iyi ihtimalle Etheblabla bir daha örümcek olmadan, en kötü ihtimalle ise örümcek olduktan sonra tekrar kuş olmadan ölmesi gerekli. En azından biz öyle yaptık. Bu sebeple, tekrar örümcek/kuş formlarını değiştirdiğinde bir değişiklik var mı taktiklerde bilmiyorum, ama zannetmiyorum. Zaten o zamana kadar healerların manası kalmaz, bir daha razor wing (şu çok vuran) yapacak olursa patates olur muhtemelen. 


Zurnanın zırt dediği yere, fasulyenin faydalarına, bir işe yaramayan Malfurion ile birlikte Cenarius'u hapsolduğu kabuslardan! kurtarmaya geçebilirseniz bu dördü temizlendiğinde. Malfurion'un kollarının bağlandığı o ortadaki büyük havuz gibi şeye en sonunda açılmış oluyor.

Ve ben, belki bir daha yazarsam, Cenarius ve Xavius taktiklerini de özet geçebilirim. Tabii sanırım bunun için önce Xavius'u da indirmem gerekli. Kısmet bu haftaya, ayrıca uyarmak isterim ki ikisine de, özellikle Cenarius'a çok doluyum ve laflar hazırladım. Boş geçmeyeceğim. 

Ve bitirmeden itiraf etmek istiyorum ki, hala hangi portaldan geçince hangi bossa gittiğimizi unutuyorum ve karıştırıyorum. İnsanlar nereye gidiyorsa onları takip ediyorum.
İyi geceler. Lootunuz bol olsun.


Not1: Düşük grafik ayarlarında oynadığım screenshotların büyük bir kısmı bana ait değildir.

Not2: Türkçeleştirmek için çok çabaladım ancak bu kadar becerebildim, kullandığım dil için üzgünüm.

Not3: Merak eden varsa, ilvl 859 resto druid, 7/7 Normal, 6/7 (Elune belanı versin Xavius) HC. Argent Dawn serverında, Equitas isimli guild üyesiyim. Ilvlim kısmen düşük evet, genelde salı/perşembe raidten raide oynuyorum, 800 goldum var fakirim ve legendary düşenler utansın, Blizzard utansın, ben değil. 

Dizi: Gotham

Gotham – Bir DC Polisiyesi


2014 yılından bu yana Fox ekranlarında izleyici ile buluşan Gotham dizisi, adından da anlaşıldığı gibi, DC evreninin en ünlü hayali şehirlerinden biri olan Gotham'da geçmekte ve  Dedektif James "Jim" Gordon'un GCPD'deki (Gotham Şehri Polis Departmanı) çaylaklık yıllarını anlatmaktadır. Baş rollerinde Ben McKenzie ve Donal Logue'un oynadığı Gotham dizisinin şu sıralar üçüncü sezonu yayınlanmaktadır. Uyarmadı demeyin, yazı önemli olmamakla birlikte dizinin ilk sezonundan tanıtım amaçlı bir kaç ufak bilgi içerebilir. Henüz izlemediyseniz, derhal googleda 'yabancı dizi izle Gotham' aramasını yapmanızı tavsiye ederim.

Hikaye ve karakterlere usulca değinmeden önce, parmak basmak istediğim önemli bir nokta var. Gotham dizisi, kendisini benzeri çizgi roman uyarlaması yapımlardan ayıran önemli bir özelliğe sahip. Bir süper kahramanın değil, bir şehrin, dürüst bir adamın her geçen gün biraz daha zıvanadan çıkan bir şehirdeki doğruyu bulma çabalarının ve sıradan adam ve kadınların her gecenin şafağında bir adım daha umutsuzluğa ve deliliğe sürüklenmelerinin hikayesini anlatmaktadır. Basılı bir çizgi romanı kendine bir kaynak olarak almak yerine, Bruce Wayne'in henüz ağzı süt kokan bir çocuk olduğu zamanları anlatan, senaristlerin Batman ve Batman ailesi çizgi romanlarında gördüğümüz bir çok karakteri zaman zaman aslına sadık kalarak, zaman zamansa kendi yorumlarıyla karşımıza çıkardıkları dizi bu yönüyle benzeri örneklerinden ayrılıp, aslen bir çizgi roman uyarlaması olup olmadığı bile tartışmalıdır.

Peki içerisinde bir süper kahraman barındırmayan bu dizinin, duyurulmasından, posterlerinin görücüye çıkmasından, yayına girmesinden bu yana büyük bir heves ve beklentiyle karşılanıp, uçup, kaçıp, ok atan muadillerinin yanında direnebilmesi ve başarılı olmasının sebebi nedir? İşte bu sorunun cevabı, dizininin bizzat adında yatıyor; Gotham. İçerisinde Superman olmayan bir Metropolis (veya Smallville), Green Arrow olmayan bir Starling veya Flash olmayan bir Central dizisinin çekilmesi, çekildiğinde izlenmesi düşünülemezken, Gotham dizisini bu kadar özel yapan, şehrin bizzat kendisidir.

İlk olarak 1940 yılında Batman #4 sayısında çizgi roman okuyucularına tanıtılan Gotham şehri, çizgi romanlar altın, gümüş, bronz, modern diye çağ atladıkça, okuyucusu ve yazarları ile birlikte değişime uğramış, Tim Burton'ın kabuslarından yükselen sivri kulelerinden tutun da, Nolan'ın Chicago'suna kadar gerek kağıt üzerinde gerek beyaz perdede gerekse video oyunlarında defalarca birbirinden çok farklı yorumlanmış olmasına rağmen anlatılan her Batman hikayesinde en az Batman'in kendisi kadar önemli bir başrol oyuncusudur. Sadece süper kötülerin fink attığı bir şehir değil, kötü adamlarının bir kısmının süper değil kafadan kontakt olduğu ve delilerinden daha çok kendi insanından, çocuğuna uyuşturucu satan kemikleşmiş mafyadan, mafyanın rüşvet verdiği polis komşusundan, elleriyle oy attığı yozlamış siyasetçilerin bütün bunları görmezden gelip, hatta alttan altta kendilerine pay çıkarıp, desteklemesinden yara alan insanların yaşadığı bir bataklıktır.


(Asla anlayamadığım iki şey; insanlar neden Gotham'da yaşıyor ve insanlar neden Yozgat'da yaşıyor.)

Batman'i 'hak eden', Bruce Wayne'i Batman yapan şehirdir Gotham. Thomas ve Martha Wayne, Metropolis'in bir arka sokağında öldürülseler, Bruce belki yine kendini dağlara, monklara, ardından süper kahramanlığa vururdu ancak bugün bildiğimiz, tanıdığımız Batman olamazdı. Amerika'nın "Seni yeneceğim İstanbul!"udur. En vahşilerinin Arkham'a gönderildiği, ancak akıl sağlığı yerinde ve kenarda az buçuk birikmiş parası olan hiç kimsenin bir dakika daha durmak istemeyeceği devasa bir akıl hastanesidir Gotham.

Gotham dizisi, işte yukarıda bahsettiğim şehrin, henüz dipsiz bir kuyu haline gelmeden on  yıl kadar önce, yozlaşmış, ancak kötü adamlığın bile bir raconu olduğu dönemde, sinema çıkışında yanlış arka sokağa sapan Wayne'lerin kaderini, anne babasının cesedi başında, elleri kanlı, gözlü yaşlı Bruce Wayne'nin o klasikleşmiş sahnesini izleyici ile bir kez daha buluşturarak başlıyor ve yavaş yavaş bizi şehrin ve sakinlerinin kendilerini, kontrollerini kaybetme hikayelerinde yolculuğa çıkarıyor.



Ülkesine başarıyla hizmet ettiği ordudan madalya ile ayrılmış, çocukluğunu geçirdiği Gotham'a musallat olan kenelerden temizlemeyi boynunun borcu kabul etmiş, dürüst, çevik, ahlaklı ve yeni yetme polis memuru Jim Gordon'un, feleğin çemberinden geçmiş ortağı Harvey Bullock'ın direnişine rağmen, Wayne çifte cinayetini, Bruce'a henüz cinayet mahallinde verdiği ailenin katilini bulacağım sözü üzerine araştırmaya girişmeleri ile başlar her şey. Burada es verip, Ben McKenzie ve Donal Logue'un başarılı oyunculuklarından bahsetmek istiyorum. İyi polis – kötü polis ve silah arkadaşlığı kimyasını oldukça başarılı bir şekilde yakalamış olan iki oyuncu, dizi ilerledikçe karakterlerin birbirlerinden öğrendiklerini de hayata geçirerek, iki karakterin arasındaki dengeyi oldukça güzel tutturuyorlar.Daha önce, Batman: Year One animasyonunda Batman'i seslendiren Ben McKenzie, Gotham'a aşinalığı ile, alıştığımız yaşlı, yorgun yine de yılmaz Jim Gordon'un gençlik yıllarının dik başlı delikanlı hissiyatını diziye yedirmiş. Dizinin oyuncu seçiminin de, oyunculuklarının da cuk sesi eşliğinde oturmuş olduğunu düşünüyorum.


Böyle böyle delirttiler beni...



Kambersiz düğün ve Gotham olmaz. Yazımın başından beri dediğim gibi, Gotham'ı Gotham yapan Batman kadar, kötü adamlarıdır da aslında. Ve dizi bu 'kötü insanların' hayat hikayelerini, kötü yola -kısmen- düşmeden önce neler yaşadıklarını, nasıl bu hale geldiklerini anlatırken bu hissiyatı yedirmeyi mükemmele yakın bir şekilde başarıyor. İnce ince, ekmeğinin peşinde koşanların, sokak çocuklarının, bilim adamlarının, mafyanın, polislerin hatta bizzat Jim Gordon'ın bile bir kereden bir şey olmaz düşüncesiyle, iyi bir amaç uğruna olsa bile nasıl olup da hata yapabildiklerini, değiştiklerini, bu şehrin onları nasıl değiştirdiğini işliyor.

Kötü adamlardan bahsetmişken, özellikle spesifik olarak geleceğin Penguen'i şimdinin Oswald Cobblepot'u ve oyuncusu Robin Lord Taylor'dan bahsetmemek olmaz. İlk bölümden itibaren sizi kendine bağlayan hikayesi, oyunculuğu, acaba gelecek bölümde yine ne hinlikler peşinde olacak merakını yedirmesi ile adeta kendine hayran bırakıyor. Senaryo en çok Penguen'in etrafında dönüyor ve Fish Mooney'in (Jada Pinkett Smith) yanında çalışan basit bir kapıcıyken nasıl olup da suç dünyasının en tepesine tırnaklarıyla kazıyarak tırmandığını gösteriyor.

Siz hepiniz ben tek değil tabii ki, Jim Gordon kadar, yanında yoğrulan ve ortağının azmindeki ışıktan yavaş yavaş bir parça üzerine bulaşan Harvey Bullock, bu kargaşanın ortasında yalnız değiller. Batman: Year One okuyan ve izleyenlerin tanıyacağı mafya babası Falcone'un sözünün kanun kabul ediliği yıllar önceki Gotham şehrinde, yine de doğru olanı yapmak için çabalayan küçük insanları da anlatıyor Gotham dizisi.


Çocukları pistten alalım!

(Bu ne şimdi? Olan var olmayan var!)
Peki hiç mi kötü yani yok dizinin? Olmaz mı! Hem de adı bizzat Bruce Wayne! Çocuk ekranda her gözüktüğünde bir 'of' çekiyorum. Yanlış anlamayın, gerek Bruce Wayne'i oynayan David Mazouz'un gerekse Selina Kyle'ı oynayan Camren Bicandova'nın başarılı seçimler olduğunu ve çocuk oyuncular olarak iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum. Ve burada bütün suçu senaristlerde görüyorum. Eğer sekiz yaşındaki çocukların aşk hikayelerini izlemek isteseydim "polisiye" tanımı altında ve karanlık bir havada geçen bir dizi değil, Card Captor Sakura izlerdim ve memnun kalırdım. Hadi Bruce ve Selina arasındaki flörtleşmeleri geçtim, gerek karakterlere yazılan sahneler ve replikler olsun, gerek kurgu ilerleyişindeki görevleri, gerekse bölüm başına ayrılan zaman, kesinlikle 8 yaşındaki Bruce Wayne için çok fazla ve eğreti duruyor. 20 küsür yaşındaki Bruce'un, Batman'in altından zar zor kalktığı çizgi romanlardaki kurguları sen elin veledinin üstüne yıkmaya çalışırsan olmaz. Olamaz. Olmuyor. Bruce'un şuan mantıken Gotham'da bile olmaması lazım, gidip Kaz Dağları'nda karate falan öğreniyor olması gerekli. Ama hadi ilgi çeksin diye koydun diyelim, hadi Alfred'i de eğitmeni yaptın - ki görülmemiş, olmamış şey değil, Superman döven Alfred var çizgi romanlarda - sen kalkıp son zamanların en güzel Batman arklarından biri olan Court of Owls'u neden ilk okul seviyesi aşk dramına dönüştürüyorsun arkadaşım!

Bir de Barbara meselesi var ki, hayır manken olan değil, DC dizilerinin şımarık kadın karakter tiplemesinden çektiği nedir diye hayıflanıyor insan. Ancak bu konuda daha fazla ön bilgi vermeyeceğim, izleyip, kendiniz görüp karar verin.

Uzun lafın kısası, çizgi roman okumayı seven, özellikle tercihlerini DC'den ve Batman ailesinden yana yapan biri olarak, eğer Arrow, Flash gibi bir süper kahraman hikayesi beklentiniz yoksa, tavsiye de ediyorum. Son notum 6/10. Haftalık takip edemem, bölümleri biriksin bir oturuşta bitiririm.

Batman - White Knight Neden Kötü Bir Batman Çizgi Romanı?

Bu yazı Batman - White Knight serisinin sonu da dahil olmak üzere tümü hakkında bilgiler içermektedir ve eğer seriyi okumak gibi bi...